Yaşımı tam hatırlamasam da aslan sütüyle ilk imtihanımı çok net hatırlıyorum. Oldukça küçüktüm, babam ve arkadaşları muhabbetin dibine vurmuşken merakla babama yaklaşıp, herkesin neşeyle içtiği beyaz suyun ne olduğunu sormuştum. “Rakı” kelimesi yeterli gelmemiş olacak ki bir de denemek istemiştim. Babam da sağ olsun, biraz muzırlıktan biraz da tadını alınca akıllanırım diye muhtemelen, tattırmıştı. Heves bu ya, kokusuna rağmen bir ağız dolusu rakıyı boğazımdan aşağı yuvarlamıştım. Yiğitliğe çamur sürmemek için de hiç bir şey olmamış da beğenmemişim gibi hızlıca uzaklaşmıştım. :) Bu deneyimden aklımda kalan iki şey vardı. İlki rakının tadı, ikincisi de masadaki şen şakrak muhabbet. Yıllar içinde kendim de bolca deneyimledim bu ikisini. İkisi ayrı ayrı güzel olsa da bir arada bambaşka oluyor.
FriendFeed’de Yakup Abiyi okurken, “Ben yazacak olsam ne yazardım?” diye düşünürken geldi aklıma. Madem aklıma geldi yazayım bari dedim. :)