Hayatımın büyük çoğunluğunu İstanbul’da geçirdim. İstanbul‘da yaşayıp da bu şehrin güzelliklerine yabancı kalmak herhalde ömr-ü hayatımın en büyük ayıbıdır. Bir şeylere aklımın ermesi, eğitim, askerlik ve haytalıkla geçen süreyi saymazsak, son üç senedir bu ayıp ile ilgili ciddi girişimlerde bulunmadım. Eşim de benim gibi hissediyor olacak ki bu sene sürekli bu konuda birbirimizi dürtüyoruz. Aslında niyetimiz sadece İstanbul değil, güzel Türkiye’mizi gezmek, görmek ama önce İstanbul’u bitirelim, deneyim kazanalım, sonra Türkiye’ye açılırız diye düşünüyoruz.
Bu bağlamda cumartesi günü, Eminönü, Sultanhamam, Mısır çarşısı, Galata Köprüsü, Karaköy ve nihayetinde Galata Kulesi‘nden oluşan küçük bir gezi gerçekleştirdik. Mısır Çarşısı ve çevresine daha önce de gitmiştik fakat gezmek için gittiğinde insan çok daha farklı bir şekilde bakıyor/görüyor.
Babamın işi dolayısıyla çocukluğumda belli aralıklarla Sultanhamam, Yeşildirek, Tahtakale ve Sirkeci’de bol bol vakit geçirmişliğim var. Beyazıt’taki sahaflar çarşısı, Mahmutpaşa, Sirkeci Büyük Postane vb. bir çok yeri ve mekanı bölük pörçük anılarımdan hatırlıyorum. Kapalıçarşı‘da ve Tarihi hanlarda babamın peşinde az gezmedim. O zamanlar küçük benliğime fazlasıyla büyük gelen bu mekanlarda, şimdi gördüklerimi daha iyi idrak edebilen bir “ben” ile ve ara sıra sisli anılarım arasından sıyrılıp gözümün önüne gelen görüntüler eşliğinde gezinmek çok keyifli oluyor. Bir de yanımda eşimin olması ve hem kendi keyifli deneyimleri, hem de benim sevincimi, heyecanımı paylaşması bu gezintileri çok daha farklı ve güzel kılıyor.
Biz dönelim bu yazının esas konusu olan Galata Kulesi’ne. Yola öğleden sonra çıktığımız için Galata Kulesi’ne varışımız da geç oldu. Ulaştığımızda hava kararmıştı. Sanırım saat 18:30 civarlarıydı. Kulenin etrafındaki mekanlar, isimlerinden görüntülerine, kulenin etkilerini taşıyorlar. Yürürken doğru yolda olduğunuzu anlıyorsunuz. Girişte resepsiyon ve hemen karşısında ufak bir hediyelik eşya dükkanı yer alıyor. Bilet almak için sıramızı beklerken hediyelik eşya dükkanında irili ufaklı bir çok minyatür Galata Kulesi görünce dönüşte uğrayıp bir göz atmak üzere eşimle sözleştik. Kuleye giriş 10 TL. Türk vatandaşlarına %50 indirim var. Kişi başı 5 TL’den toplamda 10 TL ödeyerek biletlerimizi aldık ve asansör sırasına girdik.
Asansör ile yedinci kata çıkıyorsunuz. Asansörden indiğinizde yeni başladığını düşündüğüm bir fotoğraf hizmeti var. Yeşil perde önünde çektirdiğiniz fotoğrafın arka planına Galata Kulesi yerleştirilerek, anı fotoğrafı satın alabiliyorsunuz. Yine bu katta duvarda Galata Kulesi’nin tarihi, Türkçe ve İngilizce olarak yer alıyor. Türkçe metnin fotoğrafını çekip yazıya aktardım. Metni yazının sonunda bulabilirsiniz. Galata Kulesi’nin sitesinde de kule hakkında genel bilgi, yapısı ve Hezarfen Ahmet Çelebi ile ilgili daha fazla bilgi bulabilirsiniz.
Üst kata çıkan merdivenlerin başında bekleyen bir görevli biletlerimizi kontrol etti ve bizi bir üst kata yönlendirdi. Sekizinci kat mı asma kat mı olduğunu bilmediğim bu katta bir cafe mevcut. Manzarayı çok merak ettiğimiz için dönüşte duraklarız diyerek bir üst kata çıktık. Bu katta da bir restaurant sizi karşılıyor. Restaurantta akşamları zengin içeriğe sahip bir program var. Gitmeden önce rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Cafe ya da restauranta geldiğinizde giriş ücreti ödemeniz gerekiyor mu bilemiyorum, sormak aklıma gelmedi.
Restaurant girişinin diğer tarafında yer alan, balkona açılan kapıdan dışarı çıktığımızda harikulade bir manzara ile karşılaştık. Hava kararmış olduğundan ışıl ışıl İstanbul ayaklarımızın altında göz alabildiğince uzanıyordu. Biz geç kaldık ama size tavsiyem, hava kararmaya yakınken gidin, gün ışığında manzarayı bir görün. Alt kattaki cafede bu harika manzara eşliğinde bir Türk kahvesi içip, hava karardığında çıkıp tekrar bir tur atın. Bizim için bir dahaki sefere artık.
Balkona çıktığınızda trafik sağınıza doğru akıyor. Zaten dışarı adımınızı atarken hemen karşınızda bir tabela ile trafik yönünü belirtmişler. Ne var ki insanımız araç trafiğinde olduğu gibi yaya trafiğinde de saygısız. Bu yüzden de ters yöne ilerleyenler yüzünden gezintiniz sırasında bol bol trafik sıkışıklığı yaşayabilirsiniz.
Belirli aralıklarla, bulunduğunuz yerden baktığınızda gördüğünüz tarihi eserlerin ve mekanların isimlerinin yazılı olduğu tanımlayıcı fotoğraflar yerleştirilmiş. Bu fotoğraflar sayesinde baktığınız yön hakkında kolayca fikir sahibi olabiliyorsunuz. Keşke altlarına bir iki satır açıklayıcı bilgi ekleselermiş. Sadece fikir sahibi değil bilgi sahibi de olurduk diye düşündüm.
Kulenin taç kısmının ışıklandırması da balkonun kenarlarında yer alıyor fakat ışıkları çok kötü yerlere yerleştirmişler. En güzel seyir noktalarında alttan gelen yoğun beyaz ışık hem gözlerinizi rahatsız ediyor hem de fotoğraf çekimlerini zorlaştırıyor. Işıklar iki seyir bölgesi arasında yer alan birleşme noktalarının önünde olsa çok daha sağlıklı olur diye tahmin ediyorum.
Olsa harika olur dediğim bir başka uygulama ise sesli tur. En güzel örneğini Empire States binasında deneyimlemiştim. Kiraladığınız sesli tur cihazı ile, seyir sırasında karşınıza çıkan numaraları cihaza girerek, baktığınız yönde görebileceğiniz binalar vs ile ilgili bilgi sahibi olabiliyorsunuz. Empire States sesli turunda Tony isminde, New York yerlisi olarak kurgulanmış bir karakterin ağzından, esprili bir dille, çevredeki ilgi noktaları hakkında epey bir bilgi sahibi olmuştuk. Böyle bir uygulama Galata Kulesi’ne uygulansa, isteyen ücreti karşılığında bu keyfi yaşayabilse ne kadar güzel olur. Benzer bir uygulama Miniatürk‘te var ama oradaki uygulamanın çok fazla eksisi var. Birden çok dilde olması bir taraftan artıyken diğer taraftan sizden önce sistemi devreye sokan yabancı uyruklu bir ziyaretçi yüzünden dakikalarca başka bir dilde anlatımı dinlemek zorunda kalabiliyorsunuz. Ayrıca açık alanda çok fazla sayıda hoparlör de kendi dinlediğiniz anlatıma konsantre olmanızı zorlaştırabiliyor.
Aklımda bu düşünceler, ayaklarımızın altında müthiş bir İstanbul manzarası ile tura devam ederken çıkış kapısını kaçırdık. Ters yöne ilerleyip kızdığımız insanlarla aynı şeyi yapmamak adına bir tur daha atıp çıktık. Buradan sadece bir tur atabilirsiniz gibi bir sonuç çıkmasın. Tepede istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Biz sonrasında benzer bir manzaraya sahip olan Galata Konak Cafe‘de oturmayı planladığımız için fazla oyalanmadık. Yine de bu manzara eşliğinde ve tarihi kulenin duvarlarının arasında bir çay/kahve molası vermeyi ihmal etmedik.
Restaurantın hemen alt katındaki cafede, kulenin pencerelerine yerleştirilmiş masalardan birine kurulduk ve çayımızı/kahvemizi içtik. Siparişlerimiz ile beraber gelen küçük Galata Kulesi kurabiyeleri hem şirin hem de bir o kadar lezzetliydi. Sonradan öğrendik ki kurabiyeleri kule çalışanlarından biri evde yapıyormuş. Kesinlikle tadına bakın. Çok lezizler.
Giriş katına indiğimizde, asansör çıkışında bizi hediyelik eşya dükkanı karşıladı. Daha girerken gözümüze takılan Galata Kulesi minyatürlerinden bir tanesini seçip kasaya ilerledik fakat üstümüzde nakit olmadığından ve kredi kartı geçmediğinden geri bırakmak zorunda kaldık. “Bir dahaki sefere” diyerek kuleden ayrıldık. Kulenin etrafında ufak bir tur atıp, bir kaç fotoğraf çektikten sonra yönümüzü Konak Cafe’ye çevirdik.
Galata Konak Cafe, Galata Kule‘sinin yaklaşık 150-200 metre güneyinde yer alıyor. 4 katlı bir binanın en üst katından ve terasından oluşan cafenin 1975’e dayanan bir geçmişi var. Pastane olarak hizmete başlamış, sonrasında elden geçerek cafeye dönüşmüş. Tarihinde bir dönem alkollü içecekler de servis ettiklerini zannediyorum, ne var ki şu an menüde alkollü içecek bulunmuyor. Zannımca çok büyük bir kayıp ve hatta bu manzaraya karşı iki tek atmamak da manzaraya ayıp.
Bu yazı kısa ve güzel bir günün özeti oldu. Son olarak sizi yukarda bahsettiğim Galata Kulesi tarihi ile uğurlayayım;
Dünyanın en eski kulelerinden biri olan Galata Kulesi Bizans İmparatoru Anastasius Oilozus tarafından 528 yılında fener kulesi olarak ahşaptan inşa ettirilmiş, 1348 yılında Cevenizliler tarafından Christea Turris (İsa Kulesi) adıyla yığma taştan yeniden yapılmıştır. 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimine geçen Galata Kulesi imparatorluğun en parlak ve en bunalımlı dönemlerine tanıklık etmiştir.
II. Bayezid’in hükümdarlığı zamanında yaşanan büyük depremde hasar gören kule 1510 yılında Mimar Murad Bin Hayreddin tarafından onarılmıştır. Daha önceleri savunma amacıyla kullanılan Galata Kulesi müneccim Takiyıddin tarafından bir rasathane olarak kullanılmıştır. Bu rasathane 1579’da kapatılmış ve kule Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan ve forsa adı verilen savaş esiri hristiyanların barınağı olmuştur.
IV. Murat (1612-1640) zamanında Hezarfen Ahmet Çelebi hazırladığı kanatlarla, tarihteki ilk uçuşu gerçekleştirmiştir. Galata Kulesi’nden havalanan Hezarfen Ahmet Çelebi İstanbul Boğazı’nın karşı kıyısında, yaklaşık 6 kilometre uzaktaki Üsküdar semtine dek uçmayı başarmıştır. Padişah tarafından ödüllendirilen bilim adamı, daha sonra tehlikeli bulunarak Cezayir’e sürülmüştür.
1714 yılında itfaiye teşkilatının kurulmasıyla, Galata Kulesi’ne yepyeni bir görev verilmiştir. Kuleye yerleştirilen gözcüler şehirde çıkan yangınları gözleyerek İstanbul’u tehdit eden bu sinsi düşman ile amansız bir mücadeleye girişmiştir. Ancak 1794’te, yıllarca tüm şehri uyardığı yangınlardan birinin kurbanı olmuştur. Kulenin kurşun ve ahşaptan oluşan çatısı, odalar ve merdivenler tamamen yanmıştır. 1831 yılında geçirdiği bir başka yangında kule büyük hasar görmüştür. Bu dönemdeki onarımla Galata Kulesi’ne yeni bir kurşun külah giydirilmiştir.
Galata Kulesi’nin görünümü tarih boyunca bir çok değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliklerden en büyüğü 1864 yılındaki imar çalışmalarında yaşanmıştır. Kulenin avlusu ve kıyıya inen sur duvarları yıkılmış, çevresindeki hendekler de doldurulmuştur. Galata Kulesi 1967 yılında 3 yıllık bir restorasyonun ardından, II. Mahmut dönemindeki görüntüsüne kavuşmuştur.
Galata Kulesi’nin iç çapı zemin katında 8,95, dış çapı 16,45 metredir. Duvar kalınlığı temelde 3,75 metre en üst katta ise 20 santimetredir. 4. kattan sonra, Osmanlı çağı yapımı olduğunu gösteren biçimde mazgallar ve 4. katta top namlılarının yerleştirildiği yuvalar vardır. Kulenin yüksekliği 66,90 metredir. 7. ve 8. katların her birinde 14 pencere yer almaktadır.
Galata Kulesi dünyanın ziyaretçi kabul eden en eski kulesidir. Bugün bile İstanbul’un en yüksek yapılarından biridir. Tüm ihtişamıyla şehrin üzerinde yükselmekte, İstanbul’un tarihine tanıklık etmeye devam etmektedir.
Çok güzel bir yazı olmuş. Galata Kulesi’ne gitme isteği uyandırıyor. Ayrıca İstanbul’un güzelliklerini görmeden zamanımızın geçiyor olması gerçekten üzücü.
Gezmek sana yaramış :)
Harika bir yazı, en az gezi kadar akıcı olmuş.
Gidenler için bile gitmeyenler kadar yeni meraklar uyandırıyor. Ellerine sağlık çok güzel olmuş :)
diğer gezilerini de bekliyoruz üstad.